İki Pencere
İki pencerem var : Biri kapalı, ardında ne var bilmem, Biri aydınlık, açık. Evlere, sokaklara, bahçelere, dağlara karsi. Altın güneşler, bulutlu gökler burda, Kenarına gelir, konar güvercinler, Yalnızlığımı unutturur Bu pencereden gelen sesler. Yagmurda karda her mevsimde bir başka güzel Yeşil dağlarım, incecik köy yollarım var, Bir siyah nokta gibi gidip gelenler. Yayla yollarına düşerim bazı, Başımın üzerinde bulutlar, kırların sevincini duyarım, Toprak altında tohumlar çıtırdar. Kuşların ağzında tüyler, dalcıklar : Demek ki yaklaştı bahar. Derken gök gürlemesi, sağnak, günes Ve gökkusağı ardından Buram buram toprak kokusu rüzgar... İki pencerem var, Biri kapalı ardında ne var bilmem, Biri aydınlık, açık Evlere, sokaklara, dağlara karşı... Kenarına gelir, konar güvercinler, yalnizlığimğ unutturur Bu pencereden gelen sesler. |
EllerimizEllerimizi sevmek için yarattı tanrı, Ellerimiz vermek içindir, tutmak içindir, Koparmak, itmek için değil. En güzel eller en beyazlar değil, En açık olandır, En güzel eller en yumuşak değil, En çok yorulandır. Ellerimiz türlü işler görürler, Türlü marifetleri vardır, Ama en büyük mutluluğu ellerin Tanrıya uzandığı zamandır. DüşHer sabah ümitle çıkarım bu yokuşu, Gün, bütün bir elmadır avcumda... Bir güç vardır içimde, Severim yaşamayı, Önümde çatlamış tomurcuk gibi saatler... Gerçekte bir uzun düştür yaşanan, Rüzgar tomurcuğu bozar, dağıtır... Kurt Süresiz dişler elmayı. |
Sevgi-Kızım Sevgi ’ye- Sevgi’dir insana en büyük güç Tanrıdan, Güller sabahları sevgiyle açar, Yağmur toprağa sevgiyle düşer, Bir büyük sevgidir bizi yaşatan… |
Nisanla Gelen
Sen, Nisanla gelen yağmur, Çorak toprakları yeşerttin, Türlü çiçekler açtı düştüğün yerde. Unuttuk Etten ve kemikten yaratıldığımızı, Sevdaların en güzelini yaşadık Düşüncelerde. |
YalnızlıkAkşam karanlığı mı nedir, içimi ezen ? Yalnızlık limanında demirli gemim. Bu yorgun yürekle ben miyim gezen ? Bu dem ki Benim en güzel demim. Neden böyle gri bu sema ? Baharda rüzgar böyle mi eser ? Ya gurub vakti yuvaya dönen kuşlar Neden kanatlarında keder taşırlar ? Sanki tanımıyorum hiçbirinizi, Boyalı heykeller gibisiniz, Cansız... Yahut aramızda camdan bir duvar... Bir başka dünyadan mi geldiniz, İnsanlar ? |
KorkuBir tutsak gibiyiz kendimizde, Olmayanı kaybetmek korkusu var, Gündüz işimizde, Gece düşümüzde. Bu mor tomurcuklardan içimizde Açılsın diye çiçek Yorgun avuçlardan Bir Bir Düştü beklemek... |
OfelyaBile bile vurdunuz Ofelya 'yı, Oysaki güller yeni açmıştı, Yapraklarda renk olmadayken hayat, Bir tutam kuru ot gibi Kopardınız sevdayı. Kanlı ellerinizle sarıldınız yaşamaya, Tekerleğine asılmış dönerken insanlık... Bir kenarda unuttunuz Ofelya 'yı : Çocuk gözlerinde yaş Çocuk gözlerinde buğu... |
YolculukYolculuk her sefer böyle yaralar beni… Bütün sevdiklerimizden ayrılmak… Gerçi ben değilim ayrılan; Varlığım kalanlarda: Taze ve sıcak. Her ayrılış biraz daha erimek… Olmaz gerçi biliyorum, Biliyorum ama Bir bitse diyorum yolculuklar, Her akşam evimin kapısını açabilse ellerim. Doğduğu yerde büyüyüp ölen Ağaçlara imreniyorum. |
CüzdanNe sırlar sakladı cüzdan, Bir yanına evrak, Bir yanına para konurdu… Ceplerin en iyisinde otururdu, Eskidi: Atıverdiler. |
Akşamla gelir vefalı bir dost gibi hüzün
Akşamla gelir vefalı bir dost gibi hüzün Akşamla kanar gülleri ömrümüzün Gülümser uzaklardan bana sevgili yüzün Akşamla kanar gülleri ömrümüzün
|
Anılarımın Şehri -Bolu-Ey! Bereketli topraklar ortasında Ezan sesleriyle uyanan şehir! Ey! Acı - tatlı günlerime ortak olan sokaklar! Tâ çoçukluğumdan tanıdığım yüzler, Penceremde yalnızlığımı paylaşan güvercinler, Çevremdeki mor dağlar, dört mevsmin yeşilliği... Karşı yamaçta Salıbeyler, Çakmaklar, Hele Mustafabey ‘in Beyköyü, Beyköyde Çorak, Çorakta yıllar yılı dost olduğum kızılcık ağacı, İnce ince akan su, Ya sen, göğe uzanan kollarınla ihtiyar dut! O mor-kırmızıları nereden bulur Kar altında deretabanları? Yoğurt çiçekleri coşkuyla müjdeler Bolu kırlarında baharı. Pazartesinin uğultusu sürecek gün boyunca, Bolu pazarının bereketi taşınacak evlere, Elmaî kirazlar, vişneler, mis kokulu küçük dağ çilekleri, Temmuzda burnukızıl erikleri dolduracak Kocaman sepetleri. Eylül akşamları ışıl ışıl panayır, Şarkılar duyulur uzaktan, içli, sevdalı... Çoluk - çocuk Karaçayıra akar Bolulular, Pideciler, piran kebapları, Dönmedolaplar, atlıkarıncalar, Denizkızları, belden aşağısı yılan - kız başlı Şahmeran, Bir acı kahve parasına Motosikletli ölüm cambazları. Hâl ‘in karşısında dedemden kalma ahşap ev, Binek taşının yanından üst kata çıkan asma, Bahçesinde büyükannemin ateş renkli yıldızları, gülleri, Akzambaklar, şebboylar, şakâyıklar, hatmiler, Raflarında kalaylı bakır kaplar sıralı mutfak, Sanki bunca yıl geçmemiş aradan, O bahçeye bakan loş mutfakta Rahmetli Nimet ablam gözlemeler pişirir, Aşar zamanı bir ses, uzak, çok uzaklardan: İrfan... Orhan... Sanki ben bir başka şehirde değilim, Sanki bunca yıl geçmemiş aradan! Her gün yine o sevgili yüzlerle selamlaşıyor, O sokaklarda dolaşıyorum, Yıllardır Anılarımın şehrinde yaşıyorum. |
Merhaba 90
Merhaba 90 Merhaba! Yıl 1928, Şubatın 23‘ü. Karadeniz’in çılgın dalgalarının Akçakoca sahillerinde patladığı fırtınalı gece Kıyıdaki o ahşap evde Başladı bu hikaye. O zamanlar Güneş bir başka doğardı.. Sonra Sevinçler, yürek yangınları ve hüzünler.. Albümlerde saklanmış anılar ki Bizden bir şeyler aldılar, götürdüler. Nice gerçek dostlar tanıdım, Dost yüzlü tilkileri de.. “Küçük insanlar koleksiyonum” Büyüdü günden güne. Merhaba 90 Merhaba! Merhaba yeni sevinçler, yeni acılar! Merhaba umutlar ve aldanışlar.. Dünya döndükçe sürecek bunlar, Bunlar yaşamın benliğinde var! Bırak! Dünya istediği gibi dönsün Sen yine benim tanıdığım Orhan ol! Ergani Ovası’nda, Beşiri’de, Raman Dağı’nda Rüzgarlarla yarış küheylanınla Urfa’da, Mardin’de güvercinlerini uçur, Van Gölü’nde kütükle engine açıl! Küçük, bezden botunla Dolmabahçe’den Rumelihisarı’na kürek çek! Karadeniz’in çılgın dalgalarıyla göğe yüksel! Alpler’de, Nil’de, Himalayalar’da dolaş yine.. Ganj Nehri’nde, gündoğumu Varanasi’de! Seninle beraber O ele avuca sığmaz çocukluğun! Boğaziçi kıyılarında, Bolu kırlarında Bırakma fırçalarını elinden, Kurutma boyalarını, Seninle beraber o resim sevdan! Sönmesin içindeki yangın, Sen o alevlerde varsın.. Sakın ola ki Tüketme hepsini çocukluğunun, Dönüş yolculuğuna da bir şeyler kalsın, Sen Orhansın. |
Yolculuk
Bir gün çıkıp gideceğim ansızın aranızdan.. Güneş'i, Ay'ı, rüzgarı yeryüzünün Ne gözlerimde ışık, ne alnımda serinlik, bir düşün! Belki de kurtulacağım büsbütün acılardan.. Ben de severdim elbet o mavi gökyüzünü Çiçek açmış ağaçların sevincini duyardım.. Sabahlarla başlayan şenlikte ben de vardım, Yürekten kucaklardım yaşadığım her günü.. Bir başka serüven mi, bilemiyorum?. Usandım, yorgunum, içimde çok şey kırık! Bütün günleri ve geceleri size bırakıyorum artık.. Alıp umutlarımı ve sıcaklığımı gidiyorum! Gözlerin, dudakların ve tenin toprakla öpüştüğü gün Bitecek Dünya derdi ve bütün aldanmalar.. Bir yolcu ki, suskun artık mahşere kadar.. Bir yolcu ki, yine de yalnızlığından üzgün.. |
Arife Günleri
Neden bilmem böyle her bayram arifesinde Sanki yeniden çocuk olurum... Yıllarca uzağa çeker götürür anılar beni. Bayram temizliği yapılır evlerde, Çocuklar için bozuk para hazırlar büyükler, Bayramlık yemekler pişer gece yarılarına kadar, Pırıl-pırıl kalaylı bakır tepsilerde Börekler, tatlılar.. Draman'daki evimize yakın o büyük arsada Daha bayramdan günlerce önce Kurulurdu çocuk gönlümüze, Türlü salıncaklar, atlıkarıncalarla gelir de bayram. Çocuklarla koyun koyuna girerdi bayrama Yeni çoraplar, kunduralar, elbiseler... Sokaklarda bir telaş, arife gününden... Bayramın büyüsüyle dolardı her yer. Küçük yürekler çıldırasıya özleyerek sabahı Gözlerinde hülyalarla dalardı uykuya... Bayram ezanlarıyla ağarırdı gün, Açardı kapılarını bir masal dünyasına... - "Bayramınız mübarek olsun..." - "Nice bayramlara yavrum..." Ve öpülen büyük ellerden Küçük ellere kayardı paralar. Atlıkarıncalar, türlü salıncaklar, Küçük değneklere sarılı al-yeşil macunlar, Ketenhelvaları, çata-pat'lar, İki direk arasına gerili kalın telde Ellerinde uzun sopasıyla cambazlar... Şimdi o yıllara bakınca uzaktan Bir şeyler gelir, tıkanır boğazıma, Biz sızı uyanır içimde, gittikçe büyür yavaş yavaş... Sıyrılır gider zamanla geçmişin sisleri, Silinir gözlerimden o sevgili yüzler... Bu milyonlarca insanın yaşadığı şehirde Öylesine derinden duyarım yalnızlığımı. (1969 - İstanbul) |